top of page
Ara
  • yukselbegum1

Yalnız kalabilmek




Yalnızlık ‘Kimsenin bulunmama durumu, kimsesizlik, tenhalık’ olarak tanımlanmaktadır. Ancak psikanalist D. W. Winnicott bu tanımın ötesinde bir yalnızlık tanımı öne sürer. Winnicott için yalnızlık bir izolasyon hali değil aksine birliktelik içinde keşfedilen bir haldir. Yalnız kalma kapasitesi paradoksal biçimde ancak ve ancak birinin varlığında deneyimlenerek edinilir.


‘Ben yalnız kalabilirim’ cümlesindeki ‘Ben’ kısmı önemlidir. Bir kimsenin ‘Ben’ diyebilmesi belirli derecede bir benlik gelişiminin-bütünlüğünün varlığını belirtir. Gerek ‘Ben diyebilmek’ gerekse ‘Yalnız kalabilmek’ temellerini erken çocukluk döneminde kurulan ilişkilerden alır. Başlangıçta bir toz bulutu gibi olan benlik birinin-bakım verenin varlığında şekillenmeye, ayrışmaya ve zaman içerisinde istikrarlı ve tutarlı bir hale dönüş yapar. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için temel hususlardan biri çocuğun kendini güvende hissedebileceği bir ortam sağlanmasıdır. Yalnızca fiziksel bir güvenlik değil aynı zamanda ruhsal bir güvenlik hissinin sağlandığı bu ortamda çocuk istikrarlı, tutarlı, onun için orada olan ve ihtiyaçlarına özenle ve dikkatle yaklaşan bir bakım verenin varlığına ihtiyaç duyar. ‘Orada olma hali’ talepkârlığı beraberinde getirmez. Daha açık biçimde söylenilecek olursa ‘orada olma hali’ bir koşula bağlı değildir. Çocuk bu ortamın varlığında ilk yalnızlık deneyimlerini edinmeye başlar.


Buradaki yalnızlık birinin varlığında yalnız olabilmektir. İki yalnız kişi (Bakım veren-çocuk) bir araya gelmiştir, birliktelerdir ancak birlikte bir şey yapmaları gerekmez. Önemli olan birbirleri için orada duruyor, varlıklarını sürdürüyor olmalarıdır. Bu deneyimi rahatlıkla gözlemleyebileceğimiz yer çocukların oyunlarıdır. Kimi zaman çocuk bakım verenle oynamasa dahi onun baktığından, onu izlediğinden, gözlediğinden emin olmak ister. Güvenlik hissiyatının tekrar tekrar deneyimlenmesi sonucunda çocuğun bu arzusu zaman içinde azalır. Fiziksel olan içsel olana dönüşür. Artık bakım verenin fiziksel varlığı gerekli değildir. Çocuk, bakım verenin orada olmasa dahi ‘orada olduğunu’ bilir. İçselleştirilen bu deneyim güvenlik hissiyatının ve de yalnız kalabilme kapasitesinin temelini oluşturur.


Neden önemli?


Yalnız kalabilme kapasitesi birçok alanda karşımıza çıkar. Sessizlikle-seslerle olan ilişkimiz, insanlarla olan ilişkimiz, ayrılıklar, kayıplar, yaslar, nesnelerle olan ilişkimiz ve daha nicesinde yalnız kalabilme kapasitesinin uzantılarını görürüz. Yalnız kalabilmeyi deneyimleyen çocuk güvende hissettiği için çevresini keşfedebilme-çevresine merakla yaklaşabilme deneyimine adım atar. Bu keşif hali benlik gelişiminin temel taşlarındandır. ‘Ben neyi seviyorum-sevmiyorum? Bana ne iyi gelir-gelmez?’ gibi birçok soru güvenli keşif halindeyken cevaplanır. İçsel olanı-arzularımızı duymak, hayallerimize yönelmek ve bunlardan keyif alabilmemiz için gerekli olan en temelde birinin varlığında yalnız kalabilmemiz ve ilerleyen zamanlarda kendi kendimize, huzurlu bir biçimde kalabilmemizdir.


Erişkin yaşantımıza baktığımızda ise ayrılıklar esnasında yalnız kalabilme kapasitesinin etkilerine rastlarız. Bazen ilişkileri bitirmek ilişkinin bitmesinin zorluğundan ziyade kendi kendimize kalmanın zorluğuyla bizi karşı karşıya bırakır. Bu zorluğun çözümü ilişkiyi bitirmemek veya bir başka ilişkiye hızlıca adım atmakla bulunabilir ancak bu çözümler uzun vadede sorunun kendisini ortadan kaldırmayacaktır. Yalnızlık, kendi kendimize kalmak hep orada bir yerdedir sadece deneyimlenmemiştir.


İlişki bağlamında düşünmeden de yalnız kalmaya ilişkin zorlukları gözlemlemek mümkün. Bazen bir semptoma sıkı sıkıya tutunmamız da bunun bir ifadesi. Semptomlar zihin için bulunmaz bir ganimet. Sürekli gözümüzün üzerinde bulunabileceği, sessizlik anlarında hemen kendilerini hatırlatan bu semptomlar aslında birer eşlikçi. Yalnız kalmamızı engelleyen minik sesler… Yalnızlığın bilinmezliği ve zorluğu, semptomların tanıdıklığı ve zorluklarıyla birlikte alt ediliyor. Tabii uzun vadede bu denklem böyle işlemiyor ve semptomlar da sesini yükseltiyor.


Eğer bu kapasite erken dönemde deneyimlenmediyse?


Winnicott’un da dediği gibi yalnız kalabilmek ilk önce bir başkasının varlığında deneyimlenen bir şeydir. Psikoterapi bu bağlamı oluşturan bir alandır. İki yalnız kişi (Bu sefer terapist ve danışan) bir araya gelir, birbirlerine odaklanır, sessizliğin içine girer-çıkar, varlıkları birbirleri için önemlidir ve terapist danışan için oradadır. Bu deneyimin tekrar tekrar var edilmesi, üzerine konuşulması, danışanın kendini güvende hissedebileceği bir alanın varlığı yalnız kalma kapasitesinin gelişimi için güzel bir adımdır.

55 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Post: Blog2_Post
bottom of page